21 Mayıs Çerkeslerin anayurtlarında uğradıkları soykırım ve sürgün edilmeleri ve Osmanlı topraklarına ayak basmalarının yıldönümüdür.Benim gibi Çerkes kökenlilerin bu ülkede doğup büyümeleri bu vesile ile gerçekleşmiş. Çerkes kökenli Türkler olarak, tarihimizi unutmadığımızı göstermek amacıyla sürgün edilenleri taşıyan gemilerin ilk yanaştığı yer olan Kefken Babalı Sahilinde her yıl anma etkinlikleri düzenleniyor.
Ben de mümkün olduğunca bu etkinliğe katılmaya çalışıyorum.
Babalı bölgesi yerleşimin az olduğu, güzel bir doğası olan, fakat o azıcık insan varlığı ile bile gayet güzel kirletilmiş Karadeniz kıyısında bir sahili kapsıyor.Deniz harika, yer yer aşındırma ile şekillenmiş kayalıklarla bölünmüş sarı kumsallar.Ama kumsala dikkatli baktığınızda plastik parçaları ,çer-çöp''insan buraya da geldi'' dedirtiyor.Neden doğa harikası her yeri mahfediyoruz ki.
Çevre katliamı bu ülkede hep beni delirtse de bireysel olarak yapacaklarım sınırlı maalesef,neyse biz konumuza dönelim.
Gittiğimizde üç otobüs dolusu katılımcı ile aynı anda sahile vardık ve hazırlıklar başladı.
Denize çelenk ve karanfiller atılarak,bu kötü şartlardaki sürgünde yolda vefat edenler anılacak,daha sonra meşalelerle bir fener alayı düzenlenip büyük bir ateş yakılacak.
Küçük koyu bir baştan bir başa karşı kayalıklara kadar dolaşıp döndük.İleride sahil daha uzun uzadıya devam ediyor.
Bizim etkinliğimiz bu kesimde yapılıyor.Sahilin bir köşesinde küçük bir mağara var.Sahile çıkanlar korunaklı bu mağarayı da kullanmış ve içine yazılar kazımışlar. Ziyaretçiler orayı da dolaşıp kayalıkların üzerinden sobet edip denizi seyrederek programın başlamasını bekliyor.
Türkçe Çerkezce ,Abazaca dillerinde yapılan konuşmalar ve şiirler ile denize çelenk bırakılmasıyla başlatan program herkesi hüzünlendiriyor.Sürgün edilenlerin torunları bu günleri görene kadar atalarımızın bir çok sıkıntılar çekmiş olması,insanların ırkına ,değişik milletten ve dinden olmasına göre ayrımcılığa,sürgüne uğramış olmaları ve neticesinde ana babalarımızın bizlerin ve birçok insanın farklı coğrafyalarda süregelen hayatın içinden gelip geçmeleri düşüncesi kafamdan gelip geçiyor.
Baba tarafım Çerkes halklarından olan Ubıhlardan,anne tarafım ise Gürcü. Bu iki halkın anavatanı Kafkaslar. Hatta şu anda birbirleriyle iyi geçinemeyen halklar bunlar. Burada ise artık Türk kimliği altında özkimliğini çok ta kaybetmeden birarada sorunsuzca aynı köylerde yaşıyorlar,evleniyorlar.
1864 yılında sürgünle gelen bizler ve diğer Kafkas Halkları Çerkesim, Abazayım ,Gürcüyüm,Lazım derken aynı zamanda Türküm de diyebiliyorken,çok daha uzun süredir bu toprakların insanı olan bazı halklar neden ayrımcılık ile ülkeyi bölmeye çalışırlar Türküm diyemezler akıl alır gibi değil.
Artık hava kararmaya başladı,bir süredir görmediğimiz arkadaşlarla yaptığımız sohbet meşaleli yürüyüş anonsu ile bölünüyor.Katılmak isteyenler meşale almaya gidiyorlar.Ben ve birkaç arkadaşım ise
bu sene oluşan harika görüntüyü kaydetmek istiyoruz.Meşalelerle büyük ateş yandığında ateşin yakınına gidip izlemek gerek.O kocaman ateşe bakmak insana hipnotize edici bir duygu veriyor.
Sıçrayan kıvılcımlardan kaçıp yine ateşe yaklaşıyor birkaç hatıra fotoğrafı daha çekerek gecemizi sonlandırıyoruz.
Çerkez nüfusunun %70 i yani 1.500.000 kadar Çerkes sürgün edilmiş o yıl. Anavatanında bile olmayan bir miktarda Çerkes varlığını artık burada sürdürüyor.Hayat devam ediyor.
Yeni nesiller unutmuyor,unutturmuyor.